İktidar partisi, 352 sayfalık seçim beyannamesini açıkladı. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu uzun metni okumaya pek niyetim yoktu. İktidar partisi zaten ilan ettiği strateji belgeleri, planlar ve programlar ile aşağı yukarı neler yapılacağını ortaya koymuştu. Yeni Türkiye Sözleşmesi’ni okuduktan sonra da seçim beyannamesinin nasıl bir ruha sahip olduğunu anlamıştım. Ancak, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin 2023 hedeflerine ulaşmamızın zor olduğunu söylemesi biraz aklımı karıştırdı ve beyannameyi okumaya karar verdim. 2023 hedeflerine ulaşmamız neden zordu?
Nihat Zeybekci’nin şüphesi
Nihat Zeybekci, 2023 hedeflerine ulaşmamızın zor olduğunu geçen hafta Bloomberg HT’den Cüneyt Başaran’a yaptığı açıklamada söyledi (10.04.2015). Zeybekci’nin konuşmasını okuyunca, hemen bir Google araması yaparak, daha önce böyle bir şey söyleyip söylemediğini bulmaya çalıştım. İlk karşıma çıkan haberin videosunda 2014’ün Eylül ayında “Allah'ın izniyle 2023 hedeflerine bu millet ulaşacak” dediğini bizzat dinledim (Haberler.com, 13.9.2014). Bir başka haberde de “İnanıyoruz ki yeni Türkiye idealimiz de ekonomi de böyle göklere çıkacak ve Türkiye, dünya ülkeleri arasında hak ettiği yeri alan, güçlü, lider, söz sahibi bir ülke olacak. Bugün simülasyon uçuşu yaptığımız bu uçakları 2023'te bizler üreteceğiz” diyordu (Bugün, 17.9.2014). 2023 hedeflerine inancı sağlam gibiydi.
Ne var ki, bu konuşmalarından bir ay kadar sonra Zeybekci, “Şu andaki bu şartlarla, fason üretici bir ülke olarak Türkiye'nin 2023 hedeflerine ulaşması son derece zor” diyordu (Habertürk, 21.10.2014). Anlaşılan o ki, Türkiye’nin, 2023 hedeflerine ulaşmakta zorlanacağını düşünmeye başlamıştı (Bugün, 5.11.2014). Zeybekci, geçen hafta da Bloomberg HT’de (10.04.2015) mevcut eğitim seviyesi ile 25 bin dolarlık kişi başı gelire ulaşmamızın zor olduğunu söyledi: “7,4 yıllık bir eğitimle 25 bin dolarlık milli gelir seviyesini hedefleyemezsiniz!” Konuşmasında teknoloji olmadan, Ar-Ge olmadan fason üretici olarak 2023 hedeflerine ulaşamayacağımızı da belirtiyordu.
Kafam karıştı. Bu açıklamaların ne anlama geldiğini anlamak için iktidar partisinin seçim beyannamesini okumaya karar verdim.
25 bin dolar çok uzakta
Beyannameye geçmeden önce, Nihat Zeybekci’nin ‘bu şekilde ulaşmamız zor’ dediği, kişi başına 25 bin dolar hedefine bir bakalım. Aşağıdaki grafik durumu özetliyor. Türkiye 2002’den itibaren hızla büyüyerek kişi başına 10 bin dolar gelir seviyesine ulaşıyor ancak bundan sonra (2007’den beri) 10 bin dolar seviyesini aşamıyor. Hatta 2014 yılındaki kişi başına geliri (10.404 $), 2008’deki gelirin (10.444 $) daha altında. Yani Türkiye, bazı iktisatçıların orta gelir tuzağı olarak andığı 10 bin dolar seviyesine takılıp kalıyor.
Türkiye’nin 2002 ile 2014 arasındaki büyüme performansına bakıldığında 2023 hedefi olan kişi başına 25 bin dolar gelir hedefi çok uzakta kalıyor. Bu hedefe ulaşmak için 2023’e kadar gelirimizi 2,4 kat arttırmamız gerekiyor. Yani Zeybekci’nin söyledikleri doğru gibi. Türkiye ekonomisinin 2023’te kişi başına 25 bin dolar gelire ulaşması da ve en büyük 10 ekonomiden biri olması da şu an zor görünüyor.
Peki, sorumlu kim?
Muhtemelen ‘peki kim bunun sorumlusu’ diye düşünüyorsunuz. Zeybekci ne düşünüyor bilmiyorum ama herhalde bize "dış mihraklar”dan, "faiz lobisi”nden veya "amacı ve maksadı belli bazı odaklar”dan bahsetmeyecektir. Bu akılcı bir açıklama olmaz. Öte taraftan, Ekonomi Bakanı’nın iktidar partisini sorumlu tutacağını da sanmıyorum. Sonuç olarak, kendisi bu partinin bir üyesi. Büyük bir ihtimalle bize “bu böyle olmuyor” demeye çalışıyor, belki de örtük bir şekilde “bu şekilde olmaz, Başkanlık sistemi lazım” demeye çalışıyor. Zaten biliyorsunuz Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları da bu yönde. “Giydiğimiz gömlek bize dar geliyor” diyor! (Radikal, 31.3.2015) Ama takdir edersiniz ki, 13 yıldır iktidarda olan bir partinin kendi belirlediği 2023 hedeflerine ulaşmanın zor olduğundan şikâyet etmesi de biraz garip.
Seçim Beyannamesinde Başkanlık ve 2023 hedefleri
Peki, seçim beyannamesinde Zeybekci’nin açıklamalarının yarattığı kafa karışıklığını azaltacak bir şey var mı? Bakalım. Her ne kadar, iktidar partisi üyeleri bize bir adım daha ileriye gidebilmemiz için Başkanlık sistemine ihtiyaç duyduğumuzu söylese de seçim beyannamesi bu ruhu tam olarak yansıtmıyor. Doğru, beyannamede Başkanlık sistemi öneriliyor. Ancak hem Yeni Türkiye Sözleşmesi’nde hem de beyannamede asıl vurgu, Başkanlık sisteminde değil; demokrasi, temel haklar, özgürlükler ve hukukun üstünlüğünde. Bu demokrasi vurgusunda 2023 hedefleriyle ilgili önemli bir mesaj da var. Deniliyor ki, kalkınmanın ön şartı demokrasidir, hukukun üstünlüğüdür, özgürlüklerdir, şeffaflıktır; yani, kapsayıcı demokratik kurumlardır.
Özetle, beyannameyi okuyunca 2023 hedeflerine ulaşmakta neden zorlandığımız ortaya çıkıyor; kapsayıcı demokratik kurumlar olmadan 2023 hedeflerine ulaşmamız hayal oluyor.
Kapsayıcı demokratik kurumlar
Beyannamede kapsayıcı demokratik kurumlarla iktisadi büyüme ve kalkınma arasındaki ilişkiyi vurgulayan şöyle ifadeler var:
“Demokrasinin ileri seviyede, temel hakların garanti altında olduğu ülkelerde bilim zihniyeti ve yenilikçi üretim daha hızlı yeşermektedir” (sf.17)
“Demokrasi ve kalkınma birlikte yürüyen süreçlerdir. Demokrasi alanında atacağımız her adım, aynı zamanda kalkınmamıza da yeni bir soluk ve ivme kazandıracaktır.” (sf. 33)
“Hukukun sağladığı öngörülebilirlik ortamında belirsizliğin azalacağını, üretim ve yatırım kararlarının daha sağlıklı ve nitelikli bir şekilde alınacağını, böylece kalkınma sürecimizin hızlanacağını düşünüyoruz.” (sf. 38)
“Hukuk devleti, aynı zamanda nitelikli ve sürdürülebilir kalkınma için temel bir koşuldur. Hukukun sağladığı güvenceler ve öngörülebilirlik, iş ve yatırım ortamının geliştirilmesinde hayati bir öneme sahiptir.” (sf.41)
“Şeffaflık, adalet için olduğu kadar verimlilik için de gereklidir. Şeffaflık, kamu kaynak, imkân ve uygulamalarının kişisel menfaatler için kullanılmaması ve haksız rekabetin önlenmesi bakımından da önemli bir işleve sahiptir.” (sf.61)
“Sürdürülebilir bir ekonomik kalkınma için, ileri demokratik standartları ve evrensel hukuk normlarına dayalı olarak işleyen adil bir yargı düzenini esas aldık.” (sf.147)
Beyanname, Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşabilmesi için kapsayıcı demokratik kurumlara ihtiyaç duyduğunu, demokrasi, hukukun üstünlüğü, özgürlükler ve şeffaflık olmadan orta gelir tuzağından çıkmanın ve kişi başına 25 bin dolar gelire ulaşmanın mümkün olmadığını anlamamızı sağlıyor. (Kişi başı 25 bin dolar gelir hedefinin beyannamede yer almamasını da buraya ilginç bir ayrıntı olarak not düşeyim.) Evet, Nihat Zeybekci’nin dediği gibi mevcut eğitim ve teknoloji seviyesiyle 2023 hedeflerine ulaşmak hayal. Ancak beyannameden anlaşılan o ki, eğitim ve teknoloji seviyesini yükseltip 2023 hedeflerine ulaşmanın yolu, kapsayıcı demokratik kurumlardan geçiyor.
İktidar Partisinin Karnesi
Tahmin edebileceğiniz gibi, Zeybekci’nin açıklamalarıyla karışan kafam, seçim beyannamesini okuyunca iyice karıştı. Bir tarafta şeffaflık paketini erteleyen iktidar partisi, diğer tarafta şeffaflık vurgusu yapan beyannamesi. Bir tarafta Türkiye’nin basın ve ifade özgürlüğü karnesini 13 yıldır düzeltmeyen iktidar, diğer tarafta bunların kalkınma için gerekli olduğunu söyleyen beyanname. Bir tarafta, güvenlik paketi ve internet yasası gibi özgürlükleri kısıtlayan düzenlemelere imza atan iktidar, diğer tarafta 2023 hedefleri için özgürlükleri şart koşan beyanname. Bir tarafta, özgürlük ve güvenlik dengesinin önemini vurgulayan beyanname, diğer tarafta bu dengeyi güvenlik lehine bozan iktidar. Bütün bunlar dikkate alınınca, insanın kafası karışıyor ve beyannamede söylenenlerin sadece seçim için verilmiş sözler olduğu hissiyatı oluşuyor.
Seçim
Her halükarda, Türkiye’nin önünde bir seçim var. Bu seçim sadece vatandaşların yapacağı bir seçim değil. Hem iktidar partisinin, hem de diğer partilerin demokrasi, hukukun üstünlüğü, özgürlükler ve şeffaflık konusunda tam olarak nerede duracağını seçmesi gerekiyor. Siyasi partiler ama özellikle de iktidar partisi, kapsayıcı demokratik kurumların tarafını seçmediği takdirde, Türkiye’nin kalkınma hayali gerçekten bir hayal olarak kalabilir. Yani, iktidar partisinin Yeni Türkiye Sözleşmesi’nin belirttiği “İnsan onuruna yakışır bir kültürel ve ekonomik gelişmişlik seviyesine” sahip olup olamayacağımızı yapılacak bu seçim belirleyecek.
Önümüzdeki seçim sürecinde iktidar partisinin diğerlerine göre bir avantajı var. Seçimlere kadar, bundan sonra nerede duracağını diğerlerine göre çok daha kolay gösterebilir. Örneğin, 1 Mayıs’ta yapılacak mitingler karşısında alacağı tavır bize nerede durduğunu gösterecektir. Ne demişler, ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.