BIST 100 9.722,09 % 0,80
USD/TRY 32,5844 % 0,05
EUR/TRY 35,0022 % 0,43
Piyasalar
9.722,09
% 0,80
32,5844
% 0,05
35,0022
% 0,43
1,0707
% 0,07
45,35
0,00
2.313,36
% -0,12
88,11
% 0,10
En son haberlerden haberin olsun istemez misin?

Zayıf TL sorunu

YORUM: Zayıflayan kur iktisat kitaplarının anlattığı gibi lehimize çalışmıyor

'Değersiz TL lehimizedir!' safsatası
FATİH KERESTECİ* 17 08 2015, 08:53

Keşke ekonomi hep ders kitaplarındaki gibi basit ve anlaşılabilir olsaydı.

Latince iki kelimeden oluşan "ceteris paribus" ifadesi tüm analizleri sadeleştirip basitleştirirdi. "Bütün diğer şeyler sabitken" anlamına gelen bu kalıp, herhangi bir değişikliğin ekonomi üzerinde neden olabileceği etkileri incelerken oldukça kullanışlı bir ortam yaratır ve öğrencilere büyük bir özgüven patlaması yaşatırdı.

Mesela, değersiz para birimi ihracat patlamasına yol açar; düşük faiz ekonomiyi canlandırır; ya da, fazla para basmak enflasyon yaratır gibi... Ancak, gerçek hayatta, konunun insan ve toplum olduğu bir ortamda, ya da başka bir ifadeyle "ceteris"lerin hiçbir zaman "paribus" olmadığı bir dünyada iktisat bilimi ders kitaplarındaki gibi basit olmuyor.

İyi iktisatçı olabilmek için sadece iktisat okumak yetmiyor, bazen psikolojisi, bazen sosyoloji, bazen de mühendislik gerekebiliyor. Buna rağmen, tarih, iktisatçıların neden olduğu iktisadi felaketlerle dolu. Yurtdışında, Nobel ödüllü bilim insanlarının yol açtığı finansal krizler (LTCM iflası ve sonrasında yaşanan domino etkisi); içeride ise iktisat profesörü bir başbakanın sebebiyet verdiği ekonomik çöküş... Bu örnekleri çoğaltmak mümkün! Ne yazık ki, gidişat bu örneklerin hızla artabileceğine de işaret ediyor.

 

İktisat, zannedilenin aksine, kolay bir bilim değildir. Konulara ciddi bir şekilde bakmayı beceren insanların teşkil ettiği toplumlar bu zorluğu fazlasıyla bilirler. Bu nedenle de kimse mesleği ve uzmanlığı dışında ahkam kesmez. Bu tarz toplumlarda futbol yıldızlarının para politikası hakkında konuştuğuna hiçbir zaman şahit olamazsınız. Ya da, iktisat uzmanları futbol hakkında konuşmazlar. Siyasetçilerin, alanlarında uzmanlaşmış ve mesleğinin zirvesinde danışmanları vardır. Mesela, Beyaz Saray ekonomi danışmanı olabilmek için alanında dünyanın en başarılı ve saygın iktisatçısı olmak gerekir. Böyle olunca da konular ve sorunlar ciddi manada incelenir, tartışılır ve ele alınır. Hiçbir zaman polemik yaratmadan... Sonuçları da doğal olarak daha başarılı olur.

Çocukluğumuzda "Süper Mario" adında bir bilgisayar oyunu vardı (hâlâ da olabilir!). Bu oyundaki karakterin bir üst kategoriye çıkabilmesi için önceden belirlenmiş sayıda puan toplaması gerekiyordu. Bu görevi, yine önceden belirlenmiş olan zaman diliminde yapamazsa oyun sona eriyor ve Mario oyuna başladığı noktaya geri dönüyordu. Aslında, ekonomilerin de tıpkı Mario'nunki gibi görevleri var.

Türkiye, 2000'lerin başında dibe vurduktan sonra kararlı bir şekilde yapısal reformlar gerçekleştirerek bir üst kategoriye çıkmıştı: Yatırım yapılabilir ülkeler kategorisi. Ancak, sonrasında, seçim odaklı bir gündem ile reform sürecinden uzaklaştık ve dahası zaman kaybederek bu kategorideki süremizin sonuna yaklaştık. Tıpkı, yeterli puanı zamanında toplayamayan Mario'nun oyunun başına dönme riski gibi. Kırmızı uyarı ışığı yanıp sönüyor. Kredi derecelendirme kuruluşu Moody's 7 Ağustos değerlendirmesini pas geçti geçmesine.

Bununla birlikte, ortam bu şekilde sürdükçe bir sonraki adım kaçınılmaz olarak not indirimi yönünde olabilir. Ancak, Mario'nun zamanı henüz bitmedi ve eğer kalan süresini doğru değerlendirebilirse oyunun başına dönmesine gerek kalmayacak. Bu noktada Mario'nun yapması gereken puan toplamak... Türkiye açısından bunun anlamı reform yapmak. Ama, reforma geçmeden önce uygun ortamı tesis etmesi gerekiyor. O da ekonomik manada ana kuralları oluşturup dışarıya doğru sinyal vermek. Ne yazık ki, sorun burada yatıyor.

Döviz kuru, öncü bir gösterge değil, bizatihi sonuçtur. Yani, kur yükseldi diye kriz çıkmaz; ekonomide işler yolunda gitmiyor diye kur yükselir. Ancak, dolarizasyon eğiliminin kuvvetli olduğu ekonomilerde, kurlardaki sert yükseliş domino etkisine neden olup kendi kendini besleyen bir sorun yumağına sebebiyet verebilir. Yani, finansal varlıklarının bir kısmını dövizde tutan ya da işler yolunda gitmediği zaman tedbir amacıyla dövize koşan; sattığı ürün ya da hizmetlerin fiyatını dövize endeksleyen insanların yaşadığı bir ekonomide kurlar bir kez yükselmeye görsün... Bunun önünü kesmek için yüksek bedel ödemek gerekebilir. Hele ki, o ekonomide döviz cinsinden borçluluk oranı da yüksekse... Bu durumda fasit bir daireye girilebilir. Ekonomideki sorunlar döviz kurunda yükselişe; döviz kurundaki yükseliş ise ekonomideki sorunların büyümesine neden olur. #pagebreak#

Türk Lirası'ndaki değer kaybı, artan siyasi belirsizlikler nedeniyle geçen hafta ivme kazandı ve TL tarihinin en zayıf seviyesini bir adım daha derinleştirdi. TL, ABD Doları ve Euro'nun eşit ağırlıkla yer aldığı döviz sepeti karşısında sene başına göre yüzde 16 değer kaybetti. Bir yıllık değer kaybı yüzde 20'ye ulaşırken Amerikan Merkez Bankası'nın eski başkanı Bernanke'nin 2013 yılı Mayıs ayındaki meşhur konuşmasından bu yana yaşanan değer kaybı yüzde 36'ya ulaştı. Türkiye bu performansı ile kendi kategorisindeki ülkeler arasında Rusya ve Brezilya'nın ardından üçüncü sırada yer alıyor.

Unutulmamalıdır ki, bu iki ülke siyasal ve jepolitik risklere ilave olarak emtia ihracatçısı konumundalarken Türkiye hem çakılan emtia fiyatlarından olumlu etkilenen hem de 2013 Mayıs ayında "yatırım yapılabilir" ülkeler kategorisine terfi eden bir ülke özelliğine sahip. Ayrıca, güzellik yarışmasında en çirkin seçilmedik diye övünecek bir durumda değiliz. Neyse, lafı fazla uzatmadan bu tabloyu döviz piyasasının fotoğrafı olarak not edelim.

Gelelim asıl meramımıza, birbirinden kopuk gibi görünmekle birlikte yapbozun bitişik olmayan parçalarını oluşturan paragrafların ardından. TL'deki değer kaybı lehimize mi, aleyhimize mi bir durum teşkil ediyor? Eğer "ceteris paribus" kalıbı geçerli olsaydı, cevabımız "evet" olurdu! Ama, gerçek hiç de öyle değil.

Zaten, geçen bir yıl içerisinde TL ciddi anlamda değer kaybetmesine karşın ihracatta artış olmadı (bunu gelişmekte olan diğer ülke paralarının da değer kaybetmesine bağlayanlar var ama TCMB'nin hazırladığı reel döviz kuru endeksine göre TL, gelişmekte olan ülke paralarına göre Temmuz 2014-Temmuz 2015 döneminde yüzde 7.4 değer kaybetmiş). Pekiyi neden? İlk olarak Türkiye'de tasarruf eğilimi çok zayıf ve bu nedenle de yerli sermaye birikimi çok düşük. Böyle olunca da harcamaların (yatırım ya da tüketim) finansmanı yurtdışı borçlanmaya bağlı oluyor. Yani döviz cinsinden borca... Kurlar yukarı geldikçe TL karşılığı da büyüyen borca...

İkincisi, son yıllarda, bilinçli bir şekilde inşaat odaklı bir büyüme stratejisi benimsenip imalat sanayii unutulunca, Türkiye'nin ihraç ettiği mallar göreceli olarak düşük kaliteli kaldı ve bu da ekonomisi ivme kaybeden ihracat pazarlarımızda talebi ilk kısılan ürünler oldu. Üçüncüsü, katma değer yaratmada her geçen yıl biraz daha zayıflamamıza hammadde ve ara madde olarak dışarı bağımlı bir ülke olmamız da eklenince, kurlardaki artış üretim maliyetlerini yukarı çekti ve ihracata negatif bir etki yaptı. Son olarak, yatırım ikliminin bozulması sonucu yabancı sermayenin üretim tesislerini Türkiye'ye taşımada isteksiz davranmaları ihracat kapasitesini oldukça sınırladı (Dünya Bankası'nın "Doing Business" endeksine göre Türkiye 2014 yılında 55. sırada yer alırken "yeni iş kurma" alt kategorisindeki sıralaması 79'unculuk). Tüm bu etkenler bir araya gelince TL'deki değer kaybı lehimize bir durum oluşturamadı.

TL'deki değer kaybı lehimize bir etki yapmazken ciddi manada olumsuzlukları da beraberinde getiriyor. İlk olarak, döviz cinsinden borçlardan ötürü sermaye erimesine neden oluyor.

En son verilere göre, banka dışı kesimin net döviz pozisyonu eksi 179 milyar dolar. Yani, TL'de yüzde 10'luk bir değer kaybı bilançolarda yaklaşık 18 milyar dolarlık bir kambiyo zararına neden oluyor. Reel kesim bu yıpranmayı bir seviyeye kadar kaldırabilir. 

Bu noktada, "döviz cinsinden borçlanmasalardı!" eleştrisi gelebilir. Ancak, TL cinsinden borçlanma imkanı var mıydı ki... (hedge edilmesi muhakkak ki daha iyi olurdu ama onun da başka yansımaları olacaktır). İkincisi, Türkiye hammadde ve ara madde olarak dışarı bağımlı bir ekonomiye sahip. Böyle olunca da kurlardaki artış ithalat maliyetlerini yukarı çekip enflasyona yol açıyor. Yüksek enflasyon ise başlı başına bir sorun... Düşünsenize, dünyada emtia fiyatları çökerken TL'deki değer kaybı nedeniyle Türkiye'de fiyatlar düşmüyor. Üçüncüsü, yüksek dolarizasyon eğilimi nedeniyle kurlardaki yükseliş yurtiçi yerleşiklerin portföy tercihlerini dövize dönmelerine neden oluyor (dolarizasyon oranı yüzde 42 ile 2007 yılından bu yana en yüksek düzeyde). Hele ki, birileri çıkıp dolar/TL kuru için 3.00 normal bir seviyedir deyince bu eğilim daha da pekişiyor.

Portföy tercihindeki bu radikal değişim, artan döviz talebi nedeniyle kurları daha da yukarı itiyor ve olay fasit daireye dönüşüyor. Son olarak, kurlardaki keskin oynaklık, dövizin rolünün oldukça yüksek olduğu bir ortamda karar verme sürecini olumsuz etkileyip ekonomik faaliyetlerin yavaşlamasına sebebiyet veriyor. Yani, TL'deki değer kaybı lehimize bir durum yaratmak bir yana sürekli aleyhimize işliyor.

TL neden değer kaybediyor sorusunu sormadan ve cevaplamadan önce bu hatalı analizi düzeltmek gerekiyor. Zira, hatada ısrar, ekonomiye yanlış sinyaller verip mevcut ortamı daha da kötüleştiriyor. Bu yanlışı düzelttikten sonra diğer basamaklara geçmek doğru olacaktır. Aksi durumda, TCMB'nin faiz politikası, ekonomideki reform eksikliği, üreten bir toplum olmaktan uzaklaşmamız ya da yatırım ikliminin bozulması gibi temel unsurlar hep arka planda kalacaktır. Çünkü, hastalığın teşhisine ilişkin varsayım yanlış olduktan sonra semptomların gözlemlenmesi, tedavi aşamalarının belirlenmesi ve ilaç kullanımı zaten yanlış olacaktır.

TCMB'nin bu haftaki Para Politikası Kurulu toplantısı ve para politikasını sadeleştirme adına alacağı kararların ardından bu hususlara değinen bir yazı kaleme alıp sunduğu resim şu an itibariyle pek de iç açıcı görünmeyen Türkiye ekonomisi yapbozunu tamamlamaya çalışacağız.

--------

*Fatih Keresteci, Stratejist

Yukarı

Business HT×